5 Nisan 2015 Pazar

pırıl pırıl "moskova "





uyarına gelirse tepemde bir de çınar demiştin yıllar önce
demek ki on yıl sonra,
demek ki sabah sabah, 
demek ki manda gönü 
demek ki şile bezi,
birde memedin yüzü
bir de saman sarısı
birde özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı…

bu yazıya nazım’sız başlamak olmazdı. 
mezarı başında bir cigara yakıp, etrafa dağılmış, üzerinde şiirlerinin yazılı olduğu kağıtları okuyarak efkar dağıtmadan da mezarını ziyaret etmekte olmazdı elbette. gözlerim doldu.
ne istemişti nerede yatıyordu.
memleketim 
memleketim 
memleketim diye inleyip binlerce kilometre ötede öylece buz gibi bir taşın altında yatıyordu.gözlerim doldu. 
cigara parmaklarımın ucunu yakıyordu.
sonra,
moskof sokaklarında ezberlediğim şiirleri ile turluyordum. kar yağıyor.
rüzgar kesiyor. 
hava kararıyordu.
gözlerim doldu. 


ruslar iyi insanlar, okumuş, bilgili, nezaketli ve kibar… bana biraz almanlar ve fransızları hatırlattı. çarlık zamanından gelen aristokrat tavırları fransızları, teknik, plan, program ve mühendislik kısmından da alman gibilerdi. birde kendine has ama bir türlü anlamadığım rus kısımları vardı. 

yüksek kültürlüler, yüzde 70’e yakın üniversite mezunu, kendi edebi eserlerini ezbere biliyorlar, matematiği ispata dayalı okuyup, bolşoy balesini izlemek için aylarca para biriktiriyorlar. 

moskova aslında daha tarihi beklediğim bir şehirdi 1147 yılında kurulan moskova savaşlardan sonra yeniden yapılmıştı. geniş caddeler, yüksek apartmanlar ve trafiği ile zaman zaman pekin’e benziyordu hatta. 
rusların asıl memleket kiev, oralardan kalkıp buralara yerleşiyorlar ve sonra kiev ukrayna oluyor buralarda rusya. bir ucundan diğerine 9 saat fark var 180.000.000 kişi yaşıyor. kozmopolit bir toplum özbekler, azeriler, gürcüler, belaruslular, ukraynalılar kimi ararsan var. 

metro istasyonları sanat galerileri gibi, birde 40 saniye de bir gelmesi ile de dünyada daha hızlısının olmadığını düşündürüyor. bir de çok derin 250 metrelik bir yürüyen merdivenden metroya ulaşınca içiniz ürpermiyor değil :) 

geldik lokantalara; 

White  Rabbit

st pellegrino dünyanın en iyi 50 restoranı listesinde 71 numara ve listenin en üst sırasındaki rus lokantası. bir göktelenin tepesinde ve cam bir fanusun içinden tüm moskovayı rahatça izleyerek yemeğinizi yiyiyorsunuz. servis, yemekler, müzik ve ambiyans fazlasıyla iyi. dilediğiniz gibi takılın yediğim her şey iyiydi ve eminim yemediklerimde öyle. çalışan herkes rus asıllı rus ! bu benim sevdiğim bir kural. öredek pastırmalı çilek salatası, patates çorbası, astrakhan havyarı, tuna tartar, mantar suyu bıldırcın yumurta vs vs bizim seçtiklerimiz di, tatlılardan da bal keki favorim ! moskovaya giden bir bence mutlaka uğramalı. yer aldığı listeye göre fiyatları makul ölçüde. 
ha birde ufak ufak  gastronomik süprizler yapıyorlar, o bakımdan da baya eğlenceli…

Cafe Puskin 
sen 35 yıl yaşa, aşık ol ve yaz, rus edebiyatıda senden sorulsun !!!
birazdan puskin masanınza oturacak sanıyorsunuz o kadar yani. ambiyans inanılmaz servis mükemmel yemekler çok çok iyi listede olmamasına karşın pahalı.  yine tüm servis rus. mekanı isteyen herkese tur atııyorlar ki mutlaka bir tur atın derim. borş çorbası bence çok çok iyiydi. özellikle kırmızı risotto ve ördek gögsü aromadan aromaya koşan acayip bir yemekti. lakin ben öğle yemeği taraftarıyım çünkü gece fazla karanlık ve cafe gündüz ışığı ile çok çok güzel görünüyor.. yemek yemesenizde mutlaka ama mutlaka uğrayıp kahve için. zamanda yolculuk yapacaksınız. 

elessesky market 
dünyanın en güzel marketi başka söze gerek yok ! bir gastroseyyahın moskovada görmesi gereken en manyak yer :) 

aslında moskovayı tam yazacak kadar kalmadım yada kendimi veremedim orada,  ama kısa da olsa bir şeyler yazmak istediğim için bu satırları sizle paylaştım. bir sonraki seyahatte daha detaylı bir yazı sizlerle olacak.